Saturday, January 05, 2013

Bronşit

22 lira fiyat biçmişti badem yağı için, yıllardır içinde eroyin ve kokoyin gibi keyif verici maddeler barındırdığını düşündüğüm fakat içine girdiğimde pul biber ve zencefil gibi şeylerin satıldığını gördüğüm aktardaki bıyıklı abi. Bıyıklı abi tam bir esnaftı, "civarda açılan hiçbir aktar iş yapamadı, ben buranın eskisiyim, 1982'den beri işletiyorum burayı" diyordu ben üzerinde kuru kafa bulunan Zinon isimli ürünü incelerken. "Çok etkili bir böcek ilacı, evinde haşere varsa hiç düşünmeden al" dedi. "Abi" dedim "yalnızca badem yağı". "Ne için kullanacaksın badem yağını evlat" dedi babacan bir tavırla.

95-96 eğitim öğretim yılından itibaren 18.yılındayım okul hayatımın. Lise hazırlık yılı bitene kadar sınıfımın daima en kısa öğrencisiydim. Diğer sınıftaki insanlar oturup ders çalışırken, ne bileyim haytalık yaparken bizim sınıftaki insanların tek uğraşı benle oynamak, küçük gösterdiğime dair şakalar yapmaktı. Tekbir sesleri altında kurbanlık koç gibi beni kesmeye çalışmaları ve memelerimi sıkıp eviyk eviyk diye sesler çıkarmama sebep olmaları hiç komik olmasa da sürekli yaptıkları işlerin başında geliyordu. Lise 1'e başlayacağım dönemden lise sona kadar yaşadığım kademeli boy artışı ise beni sınıfın en uzun insanlarından biri haline getirmişti. Yıllardır maruz kaldığım zevzekçe şakaları yapan gruba yükselmiştim kısa bir süre içerisinde. Artık ben de hemcinslerimin memiklerini sıkarak eğleniyor, ergenlikten kaynaklanan boru sesimle leeeee ileeeehe illallaaah diye bağırarak arkadaşlarımı kesme şakası yapıyordum.

Kısa süre içerisinde Charizard'a evrilmiş Charmander gibiydim fakat bir şey istediğim gibi değildi, sakallarım. Daha doğrusu şu an olmayan ama gelecekte bir ihtimal benle birlikte olacağını düşündüğüm sakallarım. Kendimden 6-7 yaş küçük insanların 2 aydır Survivor Adası'nda yaşayıp tıraş olmayan Pascal Nouma gibi gür sakalları çıkarken benim sakallarım anca 7'ye 7 halı saha maçı yapabilecek kadardı. İnternetten edindiğim bilgiler dahilinde sakalımın çıkması için son çare olan badem yağına başvurmak için gelmiştim yani aktara. "Delikanlı" dedi tok bir sesle bıyıklı abi ve devam etti "hayırdır Karadeniz'de gemilerin mi battı". Bu sözün nerelisinden başlayıp 1.5 saat sürecek lüzumsuz bir geyiğe yol açacağını bildiğimden "ben birazdan uğrarım" deyip aceleyle dükkandan ayrıldım.

Karnım açtı ve cebimde 25 lira tutarında bir para vardı. Ucuz yollu karnımı doyurayım, kalan parayla da badem yağını alırım diye düşündüğüm için tavuk döner yemeğe karar verdim. Etrafta dikkatimi çeken ilk tavuk dönerciye yaklaşıp "selamun aleyküm abi yarım ne kadar" diye seslendim. Aldığım şiveli "2 lira beah" cevabından sonra adamın nereli olduğunu tahmin etmek için düşünürken, duyduğum o soruyla irkildim. En son 8 yaşında yazın kuran kursuna gittiğim caminin altındaki dönerciden duyduğum "senin kaç paran var be yaparız bir şeyler" sorusunu 15 yıl sonra tekrar duymuştum. Dönercinin dediğini umursamadan "abi sen nerelisin ya" deyip 1.5 saat boyunca saçma bir muhabbete sebebiyet verecek soruyu bu sefer ben sordum. Neyse ki dönerci "git işine be" sözüyle beni tersleyerek bu muhabbeti engelledi. "Abi Gümülcineli misin sen ya" dediğimde ise keserken döneri tuttuğu döner bıçağının ekürisi olan demirle ayağımı dürttü "git kardeşim buradan" der gibi. Dükkanda benden fazla kişi oldukları için üstelemeden yoluna devam ettim.

2 lahmacun 1 ayrana 5.5 lira ödeyip karnımı doyurdum. Cebimdeki 19.5 lirayla aktara gidip ufak bir pazarlıkla badem yağını almaya karar verdim. Yolda mahalle arkadaşım Mehmet'i gördüm. Bankadan geliyorum patron 3 aydır oyalıyor, şirket maaşları ödemiyor, inan altılı yapacak para bulamıyorum diye serzenişte bulundu bana. "Haklısın kardeşim sonuçta çalışanından altılı oynayacak parayı bile esirgeyen patronun ben anasını avradını sikiyim" diye fevri bir çıkış yaptım, "ben de sikiyim abi" diye onayladı. Patrona küfür etmeye devam ederek yürürken Mehmet bir arkadaşını gördü ve ondan 2 sigara aldı. "Napıyorsun oğlum, sen Akut Tribozik Sikimsonik Paraşizantik Bronşit hastası değil miydin, kendini öldürmek mi istiyorsun Mehmet? Bu genç yaşta yazık değil mi kendine Mehmet? Annene babana yazık değil mi Mehmet?" diye bağırdım Mehmet'e ama "ya dur be oğlum öyle değil" diye sakince cevapladı ve devam etti. "Bu şerefsize uyuz oluyorum, her gördüğümde de bi sigarasını alırım. Seninle olduğumuz iyi oldu iki tane aldım, sigara oldu 10 lira, 2 dal bi lira eder, az da olsa girsin ibneye" dedi ve sigaraları kırıp attı. "Mehmet oğlum az şerefsiz değilsin sen de" dedim, beraber güldük heiheiheihieehi diye.

Mehmet'ten ayrılıp aktara doğru yürümeye başladım. Aktarda az önceki bıyıklı abinin yerine 16-17 yaşlarında bir genç vardı. "Amcam ikindiye gitti abi buyur ben yardımcı olayım" edasındaki dükkanı sahiplenen "burada her şey benden sorulur" sözünden dolayı bu gencin, abinin yeğeni olduğunu anladım. "Ben şey alacaktım ya" dedim, "ne alacaktın abi?" dedi. Etrafa baktım ve Zinon alıp dükkandan çıktım. Artık farelerin korkulu belasıydım.




















Wednesday, January 02, 2013

Çile Kokusu

1990 yılının şortla çıkılsa üşünecek, uzun kollu çıkılsa terlenecek bir gününde dünyaya geldim. Babam idealist bir insandı fakat idealistliğini çok saçma bir alanda seçmişti, elektrik. Aslında idealist olduğu alan saçma değildi, hatta dışarıdan bakılınca imrenilecek bir şeydi ama babam elektriği yararlı bir şekilde kullanmayı hiçbir zaman seçmemişti. Elektrikte uzmanlaştığı alanlar da vardı elbet, insanlara bedavadan plan çizmek, yazın dükkanı açmaya gittiğimde öğleden sonra dükkana gelip hayatım boyunca hiçbir alanda karşıma çıkmayacağı halde kaçak akım rolesi veya tesla bobini gibi şeylerin ne işe yaradığını günde 20 defa bana anlatmak, "baba bak sakın ucuza mal satma" dediğim halde 10 liralık mal için "3 lira olur mu" diyen müşterilere "olur" deyip malzeme satmak babamın ustalaştığı alanlardan sadece birkaçıydı.

 Babam elektriği seviyordu, bu yüzden bana elektrik aleminden esinlenerek bir isim vermek istemiş ama gerek nüfus memurunun "ya kardeşim kontrol kalemi diye isim mi olur" demesi üzere gerekse elektrik adı altında nam salmış insanların isimlerinin Kuran'da geçmemesinden dolayı annemin karşı çıkması sebebiyle bu ısrarından vazgeçmiş ve bana kendi ismini koymuş. Bu yazıyı okuyanlar, şimdi bu zamana kadar olan şeyi neden anlattın, konunun geri kalan kısmıyla ne alakası var diyecekler ama demeyin, çünkü sebebini açıklayacağım. Babamın ismi, dolayısıyla benim ismim tam bir KARI KIZA PRİM YAPAMAMA üzerine bir isim. Olaylar da sanırım bundan sonra başladı...

 Ne yalan söyleyeyim, hayatımın ilk 6 yılını 2 olay dışında hiç hatırlamıyorum. Birincisi 93 yılında şu an oturduğumuz eve taşınırken bana terlik alınması, ikincisi ise 5 yaşında dayımın geldiği bir gün, artistlik olsun diye evde topla çeşitli figürler sergilerken evdeki bir vazoyu kırdığım ve annemden oklavayla dayak yediğim gün. Onun için yaşanmışlıkları 6 yaşından itibaren anlatacağım. 95 yılında babam bir gün beni elimden tutup "biz seninle artık uğraşamıyoruz" deyip okula götürdü. Anaokuluna başlamıştım. Sınıfta okumayı bilen tek insan olduğum halde, bunun primini hiçbir zaman yapamadım. Anaokulu öğretmenim bana birtakım şeyler okutup arkadaşlarına artistlik yaparken, sınıftaki kızlar bundan zerre etkilenmiyordu. Olacak iş değildi, hayatım Uğur'lar, Cengiz'ler ve Mustafa'lar ile geçmeye çoktan başlamıştı. Belki de hayat boyu içinde bulunacağım durumun temelleri burada atılıyordu.

 Anaokulunu bitirmiş ve ilkokula başlamıştım. Üzerimdeki lanet devam ediyordu. Öğretmenim bayandı fakat ismi Özcan'dı, evren adeta bana bir şekilde "sen hayat boyu yan basacaksın, etrafın adam dolacak" diyordu. Sınıfta okumayı bilen tek insan olmama, kırmızı kurdeleyi alan ilk insan olmama rağmen bu konuda da hiç prim yapamadım. 4 yıl aynı sınıfta hiçbir şekilde iletişime geçemediğim bayanlar ile okudum, bu süre zarfında tabii ki sürekli kavga ettim, kutu kolayla maç yapıp her ay ayakkabımın yırtılması sebebiyle babamdan dayak yedim. Ama bu yıllar içerisinde bir bayan ile yakınlık kuramadım. 5.sınıfta öğretmenim emekli olduğu için, ben de farklı bir sınıfa geçtim. 99 depreminde hasar gören okulumuzda eğitim yapmamız olanaksız olduğundan da başka bir okula taşındık. 5.sınıfım da beklendiği üzere karşı okulla kavga etmek ile geçti. Bu arada futbola başladım ve adamlar ile irtibatım daha da arttı.

 Derslerim hep iyiydi, kültür seviyem de diğer insanlardan yüksekti. Daha doğrusu ben bu izlenimi yaratıp prim yapmaya çalışırdım. Çizgi roman, mizah dergisi okur, hiç sevmediğim müzikler dinlerdim. Sınıfta müzik dersleri olduğu zamanlarda insanlar "aramazsan arama yar aramazsan aramaaa" diye coşarken, ben abimin walkman'ini okula götürüp Pink Floyd falan dinlerdim. Bu konuda çok netim, o zamanlar dinlediğim müziği çok az olsa dahi sevdiysem cümle alem siksin beni. Sadece İngilizce bildiğim belli olsun diye dinliyor, bak burada şunları diyor diye sınıfta yanladığım kıza göstermek için kullanıyordum Pink Floyd'u. Evet ilk defa bir kıza marizleniyordum. Kız ilk başlarda bunlardan etkilenir gibi olsa da daha sonra hareketlerimin dıravlığından şüphelenmiş olsa gerek, karşı yakaya taşınıp okuldan kaydını aldırdı. Hayatım boyunca kızlar ile düzgün iletişime geçememem konusunda müthiş örneklerden yalnızca bir tanesiydi bu. 

 Ortaokul ve bitmeyen şakşuka yılları beni günden güne daha talihsiz bir hale getirmişti. Counter'lar, Half-life lar, Winning Eleven'lar adeta beni bir kasırga gibi içine çekiyor arta kalan zamanlarım ise futbol ve mahalle maçları şeklinde geçiyordu. Rocklı, metalikalı müzikler dinlemeye başlamıştım ama bunun da zerre faydası görülmemişti. Gelaböle gelaböle bu yana diye şarkılar söyleyen erkekler kızların daha çok ilgisini çekiyordu. Kıza yazmak konusunda hüsrana uğrayacağım bir olay da bu yıllarda başıma geldi. Yeşillendiğim bir kız "olmaz, babam görür" açıklamasını yaparak bana kibarca "sie" demişti. Hayatım boyunca uğrayacağım hüsranın çok küçük bir kısmıydı. Daha sonra öğrendim ki kız zaten başka başka işler çeviriyormuş.

 Liseye geçmiştim. Okulum İstanbul'daki en bilindik Anadolu Liseleri'nden bir tanesi olduğu için "bu sefer banko vurdum voleyi" düşüncesindeydim. Şehrin dört bir yanından gelecek bayanları düşününce ağzımı suya sokarak burrup burrup diye sevinç gösterileri sergiliyordum. Ama olmadı. Liseye başladığımda sınıfın en kısası olduğum için okuldaki insanların gözünde genellikle "ne kadar sevimlisin sen ya" veya bir İbiş gözündeydim. Lise hazırlıktaki ilk hüsranımı da çok geçmeden yaşadım. Okulda verilen konferansta yan yana oturmayı teklif ettiğim bir bayan konferans sonrası arkadaşımla "bir daha benimle konuşmasın" diye haber göndermişti. Liseden de ekmek çıkmayacağını yavaş yavaş anlıyordum. Onun için günlerimi basketbolla, futbolla, alman kaleyle ve Pes ile geçirmeye başladım. Bu süre içerisinde müthiş arkadaşlıklarım oldu ama bu arkadaşlarımın hepsi maalesef mavi nüfus cüzdanına sahipti.

 Abimin gittiği dershanenin sınavına girdim ve dershaneyi 3 yıl ücretsiz kazandım. Artık benim de hayatım kızlarının teklif etmesiyle ünlü olan bir dershanede geçecekti. Gerçi benim hayatım hep aynı şekilde geçmişti. 4. sınıftan itibaren lise bitene kadar her yıl dershaneye gittim. Fakat ben bu kurumlarda da "onla asla olmaz" "nee o mu? Ezgi'nin götüne bakıyor o ve arkadaşları kantinde toplanıp" gibi net cevaplarla geri çevrildim. Lise hazırlıkta gittiğim okulun kursunda yıl boyu derslere girmeyip oynadığım basketbolun basketbolumu geliştirmesi dışında hiçbir işe yaramadı dersler, özel kurslar...

 Üniversiteye girdim. "Oluk oluk kız akacak" "sarışın, esmer, asyalı seç aga istediğini" söylentileri bunca başarısızlığa rağmen içimi kıpırdatmıyor değildi. Bir teknik üniversite olmasına rağmen bol kızlı bir bölümü kazanmam bu konudaki ümitlerimi daha da arttırmıştı. Girdiğim sene okulu kazananlar listesini incelemiş ve yaptığım sayımlardan sonra bölüme 124 kız ve 62 erkek girdiğini görmüştüm. Bu sayımı her sene yaparım. 2 kıza 1 erkek düşüyordu ve bu benim gibi şahsına 2 futbol topu ve 1 play station kolu düşen bir adam için müthiş bir sayıydı. Fakat yine çok geçmedi, üniversite yıllarım da beni adam ortamına çekmiş ve bayanlarla zerre kaynaştırmamıştı. Yarısının çirkin olsa, yarısının sevgilisi olsa, geri kalan yarısı vermese diye yaptığım detaylı araştırmalar ve muhabbetler yerini King oynamaya, "abi bu akşam başka şey içelim ya" demeye bırakmıştı.

 Şimdi diyeceksiniz hiç mi kıza yazmadın. Tabii ki yazdım, hatta yazmakla da kalmadım ailelerinin yanına gidip niyetimin ne kadar ciddi olduğu belli olsun diye konuşmalar yaptım her seferinde. Farklı zamanlarda yıllardır peşinde koştuğum kızın annesi "kızım senle konuşmadığı zamanlar daha mutluydu, sen onun yakınında oldukça başı beladan kurtulmuyor, geceleri altını ıslatıyor" diye kızıyla görüşmemi istemedi. Belki otobüs ani fren yapar da üstüme düşer diye düşündüğüm kızın kapısına dayandığımda babası ve 3 abisiyle karşılaştım. Bu otobüs olayı dahil hakkımda bir sürü asılsız iddialarda bulunuyormuş kızın arkadaşları. Sünnetsiz olduğum bile söyleniyormuş. "Yaa yok öyle bir şey isterseniz göstereyim bakın" dememle de bir temiz dayak yedim 4 adamdan. Başka bir kıza filizleneyim dedim "yeter artık bırak peşimi deyip" yurt dışına gitti.

 Duydum ki birtakım insanlar ter kokusundan rahatsız olup emişmekten vazgeçmişler. Bakın ben yayın daha net oluyor diye yıllar boyunca kafamın üzerinde durup Cine 5 izledim. melis1@hotmail.com gibi götümden msn adresleri uydurup belki kız çıkar diye msn ime hep böyle insanlar ekledim. Aynı şekilde Icq'da numaralar uydurup belki Rus kız çıkar diye beklentilere girdim. Topkapı üst geçitteki korsan Cd'cilerle yakından ahbaplık kurdum. "Dün gece webcam'de Venezuelalı bambaşkaydı" diyen arkadaşlar edindim. 5 yıl evvel lise bittiğinde 12 adam ile birlikte tatile gittim. Şehir dışına festivale gittim, aynı çadırda 7 adam ile kaldım. Evime gelen teknik üniversiteli insanlarla odamı paylaştım. 1 Ocak 2012 ve 1 Ocak 2013'ü yer eksikliğinden dolayı adamlarla aynı yatakta uyuyarak geçirdim. Yeri geldi Tom ve Jerry'de Tom'un sürekli kerkindiği beyaz kedinin bile gideri olduğunu düşündüm, Cadı Sila'yı söylemiyorum bile. İşte böyle. Her ne kadar kızlar tarafından memesine değilip kaçılası bir insan da olsam 22,5 tan 23 yıldır hayatım böyle geçiyor. Şimdi sorarım size bu insanların bu yaptığı ayıp değil de nedir? Sevgilerimle.

 Ben değil tabii, bir arkadaşım.

Thursday, March 29, 2012

Spor ve Sevgi

Sen nereden bileceksin ama
Milenyum dönemlerinde İspanya'da
Bir takım vardı çok şahane
Adı Deportivo La Coruna
İşte o takım zamanında
Roy Makaay'la Diego Tristan'la
Fırtınalar estiriyordu La Liga'da
Seninle Makaay'lı Naybet'li Tristan'lı
Deportivo gibi olmak istiyorum sevdiceğim.
Sen yine bilmezsin ama
Michael Jordan basketi bırakmadan önce
Chicago Bulls Nba'de ligi domine ediyordu.
Jordan'ın yanında Scottie Pippen vardı
Dennis Rodman vardı Hırvat Kukoc vardı
Ama benim sahip olduğum tek poster
Scottie Pippen'ın posteriydi
Çünkü genç yaşta bile idrak edebiliyordum ki
Pippen olmasa bence Jordan eksik kalırdı
Seninle Jordan'lı Rodman'lı özellikle de Pippen'lı
Chicago Bulls gibi olmak istiyorum sevdiceğim.
Sen yine bunlardan bihabersin ama
Lan bu arada ne eşşekmişin sen de
Zerre futbol bilgin, basket bilgin yokmuş
Yazıklar olsun sana
Neyse konumuza dönmek gerekirse
Bahsetmek istediğim dönem 98 2001 yılları arasıydı
İtalya'da Lazio alıp başını gitmişti
Lig'de Kupa Galipleri Kupası'nda Süper Kupa'da
Şampiyonluklar yaşamıştı
Bende de Stankovic forması vardı o zamanlar
Seninle Nedved'li, Veron'lu, Crespo'lu, Nesta'lı
Mihajloviç'li Almeyda'lı ve Şilili golcü Salas'lı
Lazio gibi olmak istiyorum sevdiceğim
Sen yine nasıl bilesin ki
Ha nasıl bilesin?
Ben bile zar zor hatırlıyorum o zamanı
95/96 sezonunda Zeytinburnu 2.lige düştüğünde
Abim maça götürmüştü beni ve
Edirnespor'u 2-1 mağlup etmiştik.
O yıl 2.ligden 1.lige çıkmıştık.
Hiç küçümseme ama 1.ligi
Şimdinin Spor Toto Süper Lig'i
Çıktık ama neden çıkmıştık sevdiceğim
Bu hallere düşmek için mi çıkmıştık?
Rezil olmak için mi çıkmıştık?
Küme düşmek için mi çıkmıştık?
34 maçta yalnızca 2 galibiyet alıp
11 puan toplayabilmiştik ve
Lig tarihinde en az puan toplayan takım olup
Küme düşmüştük doğal olarak.
Sözün özü diyeceğim odur ki
Hayrettin'li, Diallo'lu, Tanko'lu
Mustafa Kocabey'li, Kazma Kadir'li, Gürses'li
Zeytinburnuspor gibi olmak istemiyorum seninle.
Bu dediklerimi onaylıyorsan
Bulgaristan pasaportunla yabancı statüsünde olsan da
İstediğin zaman gelebilirsin bana.
Olmayacaksak Zeytinburnuspor konumunda.

Friday, January 06, 2012

Abi ortaokul ne süperdi ya

Üniversite'deki 6. dönemime geçmeme kısa bir süre kalmasına rağmen aldığım haberle yıkılmıştım. 20-25 kişi ilkokulda 2 hafta eksik okumuşuz da bunları telafi için 2 haftalığına ilkokulda okumamız gerekiyormuş. Peki dedim ve hazırlıklara başladım. Gerek 22 yaşına girdiğim için kendime yakıştıramadığımdan gerekse 1.83 boyunda bir insan olduğumdan kendi ebatlarımda önlük bulmamın zorluğundan dolayı önlük giymeyi reddettim.

Babamın gömleklerinden birini giydim ve Nuripaşa İlköğretim Okulu'na doğru yola koyuldum. 8 yıl evvel mezun olduğum okula tekrar başlayacaktım. Okulun merdivenlerinden çıkarken ilkokul arkadaşım Cengizhan'ı gördüm. "Abi ne bu hal sirk mi burası ne yaptın kendine" dedi. Ne oldu ki dedim. Aynaya baktığımda Fenerbahçe Amigosu gibi göründüğümü farkettim ve ammısına koyim diyerek üzerimdeki gömleği çıkarıp attım. Cengizhan'a "ben eğe gidiyom la hocaya de yok yazmasın lenslerini evde unutmuş de" diye tembihledim.

Eve gidip başka bi gömlek giyip kravatımı da taktıktan sonra tekrar okula geldim. Derse girdim sınıfta 5-6 kişi vardı. Amına koyim bir daha gelenin babamın Ssk'da tanıdığı başhekim var, rapor aldırırım gelmem dedim. Öğretmenim bu tavrımı kınadı ama "sus lan" sözüm sonrası hiçbir şey diyemedi.

Dışarı çıktım bu sefer de eski dershaneme gittim. Kemal'i gördüm uzay gözlüğü almış. "Oğlum bu ne lan soytarı gibi" dedim, "abi gözüme ışın geldi, uzay gözlüğü bu benim gözümden çıkarmamam lazım bunu" dedi. "Uyurken de mi bunla uyuyorsun rahatsız etmiyor mu" dedim, "uyurken çıkarıyorum bir de günde 1 saat daha takmama hakkım var" dedi. Neden ki acaba diye sormadan yancı gibi "versene bi deneyeyim bana yakışıyor mu" dedim. Yok mok demesine rağmen aldım taktım. "Yanlardan biraz sıktı beni" dedim ve fotoğraf çektirip geri verdim.

Tam o esnada uyandım. Bir daha "aynı kadro olsa ortaokulu bir daha okurum abi" "keşke tekrar lisede olsak" dersem zebralar siksin beni dedim. Telefonuma baktım, avea mesaj atmıştı.

Friday, December 23, 2011

Kaşınmak

Tramvaydan karşıya geçerken insanların garip el hareketleriyle bana bir şeyler anlatmak istediklerini düşünmeye başladım. "hey hey, selam" diyen bu el hareketleri ve mimikler zamanla "kimsin lan sen kimsin" veya çocukları korkutma ve şaşırtma tepkisi olan "ceeee" ye dönüşmüştü. "asıl siz kimsiniz lan ibneler" edasıyla bir şeyler anlatmak istesem de kapşonumu çıkarınca yanlış şeyler yaptığımın farkına vardım. Yolun ortasında kaplumbağa gibi yürüdüğümden, kulağımda da bir serseri gibi yüksek sesli bir müzik olduğundan, darili darili diye korna çalan minibüsü farketmemiştim.

Minibüsçü ellerini havaya kaldırıp yine jest ve mimiklerle bana "yeter be kardeşim iki saattir basıyoruz kornaya duymuyorsun" dedi. Yine bazı figürlerle dudağımı büküp "pardon abi haklısın" demek istedim. "Onca şey arasında neyle uğraşıyoruz ya" demek istedi, "tamam lan uzatma" diye karşılık vermek istedim. "Aaayt" demek istedi, "sus lan göt" demek istedim ve koşarak kaçtım.

Esaslı adammış ki çolukla çocukla uğraşıp arkamdan kovalama durumlarına girmedi. Binmem gerektiğini düşündüğüm otobüsü koşarken ivmeli hareket yapıp nihayet yakaladım. Sağolsun şoför abi arka kapıyı açmıştı ve rüzgarlı havada diğer otobüsü beklerken donmama mahal vermemişti. Öne doğru ilerleyip akbilimi okutmaya yeltenmişken ne olur ne olmaz "93 mü abi" dedim. "Evet" dedi. "Abi habızıttın mı" diye kafa bulandırmak istedim, "ney" diye karşılık verdi. "Ney değil zurna al eline oyna" demek istesem de şansımı ikinci kez zorlamadım ve "hayırlı yolculuklar" deyip oturmak için arkaya doğru ilerledim.

"Keşke deseydim lan", "hem bu şoförü kesin döverdim ben" diye düşünürken iki önde burnunu karıştırıp sümükleri koltuğun altına süren adamı gördüm. Adama karşı kinler beslemeye başladım. İstedim ki karşısına geçip "orospu çocuğu" diyeyim ama bugün şansımı daha fazla zorlamamam gerektiğini düşündüm. Yine de ilkokul arkadaşım Korhan'ınki gibi ön dişlere sahip olsaydım da iki dişimin arasından fısırıp kısırıp tükürükler gönderseydim dedim ama çok da üzerinde durmadım.

Otobüsten inip kasaba doğru yöneldim. Yarım kilo tavuk göğsü istedim. Tavuklarım hallolurken kasaptaki diğer görevli (görevli deyince avrupa birliği komisyonu üyesi gibi yanlış şeyler sanılmasın bildiğin kasap işte) "sen şu abinin çocuğu musun" dedi, "he abi" dedim. "Baban geldi bugün de ondan sordum" dedi, "tamam abi" dedim ve kasaptan çıkıp eve geldim. Ekmek arası yapıp Arka Sokaklar izledim.

Wednesday, December 21, 2011

Sen yeter ki iste

Allahım yarabbim diyorum
Sen ne kadar mükemmel bir kişisin öyle
Seni o kadar seviyorum
Yaptığın şeyleri o kadar doğru buluyorum ki
Desen bana "Hüseyin bi bak hele"
He çiçeğim, he gülüm, he ceylanım diye
Karşılık versem ben de sana
Tekrar dönüp "10 milyon verir misin bana" desen
Sonra vereceğim ama bak söz diye de eklesen
Hiç düşünmem ve oracıkta derim ki
Yahu anasını sikeyim 10 milyonun
Sen iste ben sana 64 milyon da veririm
77 milyon da veririm
Geri meri de istemem parayı
Teklif bile etme sakın
Aramızda lafı mı olur 77 milyonun
Duymamış olayım böyle bir şeyi
Ama 153 milyon isteme benden
O kadar param yok çünkü
Yok diyelim utanmayıp benden 153 milyon istedin
Na buraya yazıyorum, na buraya
Eğer 2 gün içinde o parayı temin etmezsem
Cümle alem belamı siksin nazlı yarim
Bak cümle alem diyorum açık kapı bırakıyorum
Atı var, eşeği var, zürafası var
Ve inan o kadar istekli olurum ki parayı bulmada
Allem eder kallem eder bulurum
Ben parayı ararken millet der ki
Allah allah neden böyle telaşlı acaba
Yoksa bir derdi mi var, bi sorunu mu var
Ama ben söylenenlere hiç aldırış etmem
Susun amına koduklarım der
Yoluma devam ederim
Konu komşuya, 153 milyon lazım bana acil
Sen de biraz para ateşlesene deyip
Yaklaşık 337 milyon nakit toplarım
Fakat 153 milyonu sana verdikten sonra
Gelip bana dersen o kalan paradan da
Bi 50 lik atsana bana be
Benim televizyonun son taksidi duruyor.
And içerim ki seni merdaneyle döverim
Biliyorsun bunu yaparım.

Monday, December 05, 2011

Karıncalar Çıktı Mavi Mavi Oynadılar - II

10 gün sonra ilk defa okula gidecektim. Uzun bir hastalık sürecimi büyük bir oranda atlattığıma göre okula gitmemde bir sakınca yoktu. Aslında öyle "vay efendim komşunun oğlu epey hastaymış bir ziyarete gitmek lazım" gibi mevzuların döneceği bir durumda değildim. Canım bir süre okula gitmek istemediği için rapor almıştım.

Durumumu şimdi küçümsesem de ilk günler hayvan gibi hastaydım ama komşu teyzelerin gelip "yi ievladım kısır da yi" cümlelerini duymak istemediğim için "yıkılmadım ayaktayım" pozu veriyordum apartmanda. Kimi zaman bakkala inip 5 litre su alarak, kimi zaman merdivenleri 3'er 3'er çıkarak gayet sağlıklı olduğumu belli ediyordum. Apartmanda adım Raki'ye çıksa şaşırmazdım.

Dersin başlamasına 50 dakika kala uyandığım için acele etmem gerektiğinin farkındaydım. Tuvalete gidip idrarımı bir güzel edip eyledikten sonra giyinip yola koyuldum. Otobüse bindiğimde arka tarafa doğru ilerlerken otobüste bir kadın dikkatimi çekti. Kadının dikkatimi çekmesinin tek sebebi vardı. Bu sebep güzelliği değildi. Kadın Tekken'deki Nina'ya benziyordu. Hatta bu benzerlikten öte bir durumdu, kadının Nina olduğuna artık emin gibiydim. Tam kadının yanına gidip "bacım sen Nina mısın" diye soracakken ayağındaki Ugg aykablarını görünce soruyu sormaktan vazcayıp yerime oturdum. Fikirlerim %100 oranında değişmişti. O kadın Nina olamazdı, en fazla Pelin olurdu.

Okula gidip son derece sıkıcı dersi dinleyip çıktıktan sonra tuvalete doğru ilerledim. Yani işemeye gittim. Hedef noktam pisuvara gelmiştim. Gözlerimi kapatıp kafamı yukarı kaldırmış, bir güzel işiyorken "selamun aleyküm" sözüyle irkildim. Ahbaplarımla tuvalette karşılaşmıştım ve ortam anında "selamun aleyküm" den "napıyorsun lan ibnetor" kıvamına gelmişti. İşeyip ettikten sonra bahçeye gidip banklara oturmaya karar verdik.

Onlar teknik üniversitede olan milyonlarca erkek gibi karıya kıza bakarken, bense medeni gibi onların yaptığının yanlış bir hareket olduğunu vurguladım defalarca. Çok uzun süre geçmeden "ibne misin amınakoyim" sözleri şahsıma söylendi. Yani küfür ettiler bana. Durumu uzun uzun açıkladım bana hak verdiler, aslansın abi, kaplansın, yürü be koçum falan dediler. Neden dediler peki? Ben de anlamadım ama olsun, böbürlendim, birtakım olaylara girişesim geldi ama girmedim. Daha önce gaza gelmenin gereksizliğini defalarca görmüştüm çünkü. İlk kez gaza gelmemiştim.

"Yarın da mı rapor alsam, o gebeş adamın dersine gelmemek için" gibi bir cümle kurdum istediğim an rapor alabildiğimi belirterek. İnsanların gözünde Oxford Tıp Fakültesi başhekimini tanıyormuşum gibi bir izlenim yarattım lakin hiç öyle değildi. "Bana da alsana lan rapor" sözlerine başparmağımı işaret ve ortaparmağımın arasına koyarak karşılık verdim ve haeaheahah diye tam bir hıyar gibi güldüm.

İçlerinden biri bir kıza tutulduğunu söyledi. "Abi bence X'e söyle aranızı yapsın madem o da iyi arkadaşınmış, arkadaş arkadaşın pezevengidir sonuçta di mi" dedim. Bir süre kimseden ses çıkmadı. Ben de hadi lan eve gidelim artık dedim. Kısa bir sessizlikten daha sonra fikrim mantıklı bulundu. Eve geldim bilgisayarım yine şarj olmuyordu. Bir süre boşuna onla uğraştım. Okula gitmeden önce şarj aleti ayağıma çarptığından "ananıskm şarj aleti kere" diyip şarjı tekmelediğim aklıma geldi. Baktım, yerinden çıkmıştı. Keşke Malmek'te yaşasaydım orada şarjla kabloylan uğraşmazdım dedim. Oturdum, kafamı ve boynumu kaşıdım.