Friday, October 28, 2011

ibne bilgisayar

Daha alalı 1 sene bile olmadı ama
Hesabı yok yaptığın şekillerin
Yok yere yere bozuldun siktin attın
Football Managerde 2017'ye kadar getirdiğim sezonu
Bir hiç uğruna sildin
İndirmek için uğraştığım müzikleri
O kadar karaktersiz o kadar meymenetsizsin ki
İnsan olsan tam bir götveren olurdun.
Boynuna fular, baş parmağına yüzük takardın
İspanyol paça pantol, beyaz konvers giyerdin.
Futbol oynamaz, kızlarla voleybol oynardın.
İddaa oynarken biz, sen bizi hocaya ispiyonlardın.
Facebookta Niçeyi, Küçük İskenderi beğenirdin.
Yarım döner değilde, sikko makarnalara 10 lira verirdin.
Süleyman Demirel şapkası takıp entellik yapardın.
Tam bir ibneymişcesine gözüne kalem çekerdin.
Arkadaşlarınla kuru pilav veya sınırsız pizza yemeye gitmezdin.
Halı saha maçına asla gelmezdin.
Her boka muhalefet olurdun.
200-300 kişinin oy verdiği partinin gençlik kolu başkanı olurdun.
Bi sik olsa da anarşiklik çıkarsam derdin.
Placebo dinler, Eternal sunshine izlerdin.
Sabah kahvaltıda bitki çayı içerdin.
Arkadaşlarınla kahveye değil bırança giderdin.
Bilsem durup dururken bozuk yapacağını
Asla vermezdim 1200 papeli sana.
Bilsem böyle karaktersiz çıkacağını
Boşver derdim koy bunun te amına.

Haddi Hesabı Yok

Günde 15 tane kahve içiyorsun.
Kahvesiz yapamam ayaklarına giriyorsun.
İçtiğin şey de neskafe, yani gavur kahvesi.
Yaptığın kolpalıkların haddi hesabı yok.


İşe futbol girince değişiyorsun.
Karı kıza "22 kişi topun peşinde neden koşar ki" diyorsun
İddaadan tüyo gelse tüm servetini yatırırsın
Attığın dümenin haddi hesabı yok.


Arabesk müzik denince yüzünü ekşitiyorsun.
Cengiz Baba'yı duyunca ortamdan uzaklaşıyorsun.
Entel ibnenin biri konsere gelse 150 lira bayılırsın
Ettiğin gebeşliğin haddi hesabı yok.


Ömründe iki kere gitmişsin camiye.
Onlar da kesin teravide taşşak geçmeye.
Ortamda kız olursa kilisiye mum dikmeye gidersin.
Kolpadan şeklinin haddi hesabı yok.


Anan baban hasta olsa arkadaşına gidiyorsun.
Seni doğuran insanları zerre düşünmüyorsun.
Özel günlerinde kızlara "Ezgicim ruhhalin nasıl" dersin.
Sıktığın yalanın haddi hesabı yok.


Selanikliyim deyip memleketini Thessaloniki yapıyorsun.
Sanki Ümraniyede değil de 20 yıldır Venedik'te yaşıyorsun.
Entel kuntel görüneyim diye doğu yemekleri översin.
Hayalden ettiklerinin haddi hesabı yok.


Sahile bira içmeye gidelim desek palavra atıyorsun.
Karılarla şarap içmeye koşa koşa gidiyorsun.
Paran bitince marmara golda talim edersin.
Yalandan hayatının te amına koyayım.

Tuesday, October 18, 2011

Kurtlar Vadisi Gizemli

Siyah minibüsümüze binmeye hazırlanırken, etrafı kontrol ediyorduk. Tam bir mafya olduğumuz herkes tarafından görülsün diye sinsi sinsi her yere bakıyorduk. Acaba minibüsümüzün altına bomba mı yerleştirilmişti veya bir sniper tarafından hedef olup olmadığ... Panik yapmayın vurulmadım, hem vurulsam bile ölmem ben. Aynı ayakta ölen adam gibi

Gerçi mafya olduğumuzu belli etmek istediğimizi de düşünmüyorum, öyle bir durumda sokaktan geçen insanlar "aa bunlar mafya ben de zaten mafya olmak istiyordum hep, onun için hemen gidip yanlayayım beni de aralarına almalarını isteyeyim" gibi saçma düşüncelere sahip olurlardı ki buna hiç gerek yoktu. Mafyayız dediysek inşaat mühendisi gibi bir ortama sahip olmayı istediğimizi hiç düşünmüyorum.

Mafya dendiğinde aklınıza gelen ilk 3 isim Polat Alemdar, Memati ve Abdulhey ile birlikte bizimle minibüse binecek bir kişi daha vardı. Ultra süper lüks minibüsümüz olmasına rağmen, içeride ben koltuklarda hayvanlar gibi uzanıp çekirdek yerken, bu adamın minibüste sandalyaede oturmasını epey garipsemiştim. Polat ile samimiydim. Memati usta, Abdulhey abi derken ben ona Polat veya kankuli diyordum. Onun hem adamıymışım gibi ama hem de değilmişim gibiydim. Polat'ın ilkokuldan kankası veya askerden tertibi olma ihtimalim çok kuvvetli burada.

Polat ile o kadar samimi olmama rağmen bu adamın kim olduğuna dair hiçbir şey sormayışımı da o anın esrarengizliğine bağladım ve hiçbir şey sormayıp çekirdek yemeye devam ettim. Etraf benden dolayı komikli şakalı ve bir o kadar senpatikken, diğerlerinden dolayı da ciddiydi. Çünkü onlar takım elbise giyiyordu. Bense gri alt aşofmanımla mühendislik okuduğumu bir kez daha belli ediyordum ve çekirdek yiyordum. "Aman çorabımı da aşofmanın paçalarının üstüne çekeyim de soğuk girmesin klimadan neyin" demiş olmalıyım ki çoraplarım da da aşofmanın üzerindeydi. Özetlersem her yerde olduğu, bu ortamda da sevilen sayılan bir insandım.

Çekirdek yiyip Ntvspor izlerken gideceğimiz yere geldiğimizi farketmemiştim bile. Fakat bu durumdan hiç mutsuz değildim. Takım elbiseli adamlarla muhabbet etmek yerine alttan geçen Fransa 2. ligi maç sonuçlarını takip etmek daha çekici geliyordu. Arabadan indikten sonra sandalyede oturan esrarengiz adamı da minibüsten sandalyeyle biz indirecektik. Adam yürüyemiyor heralde yazık lan diye düşünüp insanlık namına yardım ettik fakat yere koymamızla ayağa kalkması bir oldu. "Dalga mı geçiyorsun lan hıyar" demek istedim fakat o ortamda, öyle bir şekilde bunu söylememin doğru olmadığını düşündüm. Zira temiz bir dayak yiyebilirdim.

Girdiğimiz ev, ev gibi değil de daha çok bekar odası veya öğrenci evi gibiydi. Evin dağınıklığını ve camın açık olduğunu görünce 'evde sakladığımız çok çok gizli belgelerin' kimi insanlar tarafından çalındığını düşündük ve telaşa kapıldık. Daha doğrusu ben düşünmedim çünkü ben bu eve önceden gelmiştim. Camı da eve biraz hava girsin diye açmıştım ama o an bunu yine söylemedim. Çünkü Polat kafama sıkabilirdi. Yok lan sıkmazdı sonuçta ilkokul arkadaşıyız o kadar da hıyar değil Polat.

Tam o sırada birtakım olaylay gelişecekken ev telefonu çaldı ve ben uyanmak zorunda kaldım. Israrla dılılı dılılı diye telefonu çaldıran insanı kendi içimden bir güzel andım. Sonra da uyuyakaldığımı ve bilgisayarın yatağımda olduğunu gördüm. Mimari konusunda tam da fikirler edinmeye başlayacakken böyle uyuyakalmamı garipsedim ama geçti. bilinçli gibi hemen maillerime bakayım dedim. Hsbc sağolsun Bireysel Emeklilik İçin Özel Bir Başlangıç!‏ diye bir mail atmış. Onlara burada tekrardan teşekkür ediyorum. teşekkürler esbeşbisi buna gerçekten ihtiyacım vardı, şimdi hemen gidip emekli olacağım ve tüm paramla "buralar ileride çok değerlenecekmiş" diyip arsa satın alacağım.

Sonra da hayatıma kaldığım yerden devam edip rüyanın devamını görmek için uyuyacağım günleri yaşamaya devam edeceğim. Beni takipte kalın.(yok lan kalmayın başka işiniz mi yok gidin 7'de cska - Trabzonspor maçını falan izleyin.)

Wednesday, October 12, 2011

yine ninja kaplumbağalı

blogger anasayfasında 100 kayıt yazısını görmeme ve "ohh lan düzlüğüm burada da kanıtlandı artık" dememe rağmen blogumda 82 yazı olmasına anlam veremiyorum. acaba diyorum blogger bile bazı yazılardaki çaresizlikleri anlayıp "aga bu yazıdan sana ekmek çıkmaz onun için gel bunu yayınlamayalım sadece sen gör" veya "bütün blogger senin saçma yazılarınla dolu siktin attın veritebanımızı(artık bu yazılar nerelerindeyse)" falan mı diyordu. ben ilk ihtimalin daha kuvvetli olduğunu düşünüyorum, zira bloggerı ikinci ihtimali düşünecek karakterde, serserilikte itlikte insanlar yönetmiyor olmalı.

ama şimdi bloggerın sahibi Shredder(Şıreydır) olsa itliğin hergeleliğin alasını yapardı. Düşünmek bile istemiyorum yapacaklarını. benim adımdan insanlara çok kuvvetli ihtimalle "sana bir şey göstersem kasıktan dize kadar" veya "aRa BeNy BoYa Beny" diye yorumlar yapardı. Üstelik bunu o bile yazmazdı. varsa yoksa emir verir Rakstedi gel sen bu yazının altına çük resmi çiz, Bibap koçum sen de bu yazının altına Bebop43cm falan gibi bir nickle yorum yapıp bu adamın prim yapacağı bütün yolları engelle, varsın hiçbir şekli olmasın buradan falan derdi. Onun için blogger'ın sahibi iyi ki Shredder değil de batı'nın ahlaksızlığını almış olmasına rağmen modern ve medeni insanlar.



bu durumda her ne kadar kendileriyle uzun süredir bir ahbablığım, ahbaplık olmasa da bir ortak yönümün bulunduğunu düşündüğüm(sanki aynı amaça hizmet etmişiz gibi ama aslında yaptığım bir olay yok) ninja kaplumbağalar bile bana yardım etmezdi. madem açtın blogu siktir git kendi işini kendin gör diye fikir birliğine varırlardı. Belki Donatello karşı çıkardı bu fikre ama sonra onu da kandırırdı pezevenkler.(özellikle mikelanjelo) zerre siklerinde olmazdım yani.

Mikelanjelo pizza yerdi, Rafael kurban bayramı için bıçak bileyen seyyar bileyicilerde hançerlerini biletirdi, Leonardo sırf bana yardım etmeyeyim diye kılıcıyla hıyar falan soyardı. belki Donatello yardım etmeye kalkardı ama o da aşk acısı çektiğinden beni bir kenara bırakıp sopasına bir takım cümleler kazırdı. "Ya benimsin ya bu kara lağımın April(gerçi ikisi de aynı şey lan buraya ben de anlam veremedim)" veya memleketi neresiyse diyelim Bayburt "89/3 Bayburtlu Leonardo aramasın gözler o şimdi ninja" falan yazardı. Leonardo'yu böyle bir durumda yalnız bırakırdım, zaten beynini yitirmiş gariban diyip.

Ninja kaplumbağalardan da medet umamıyorum ya artık durumumun vahametini daha iyi anlayabiliyorum. gün gelecek hepsi kapımda dizilecek ama hiçbirine gereken ilgi ve alakayı göstermeyeceğim. He belki Siplintır Usta'ya gösteririm, fare de olsa delikanlı adam. evet evet ona kesin gösteririm. Hayatın en hüzünlü anı, deli gibi sevdiğin insanın buna değmediğini gördüğün andır. Ve en büyük kaybın ona harcadığın zamandır ya, siz de benim için artık birer kayıpsınız Ninja Turtles. şimdi siktirin gidin beni yalnız bırakın.

Tuesday, October 11, 2011

San Marino kere sizi

İddaa oynamadığım günlerde kendimi çok kötü hissediyorum. İddaa artık benim için zevkten, para kazanmaktan öte bir mecburiyet, bir ihtiyaç. hobi olarak okula gidip, geri kalan zamanımı işime gücüme yani iddaaya ayıran biriyim. Programdaki maçların azlığından dolayı bazı günler iddaa oynayamıyorum. veya programda Norveç'in İsveç'in artık bilek metal diyarlarından ne kadar ülke varsa o takımlarla ülkemizin sikko alt lig takımları yer aldığından iddaa yapasım gelmiyor. Böyle durumlarda çok öfkelenip, tüm parasını gece barbutta kaybettiği için rakı içemeyip karısını çoluğunu çocuğunu döven öfkeli babaya dönüşüyorum. Evet bilen bilir o an tam bir Halil Güneşli oluyorum ki kendisi bu tanıma en çok uyan insan. O ki bir önder, adeta bir bilge.



bir süredir buraya çok fazla şeyler yazamıyorum. bir yandan okula giderken, diğer yandan iş güç derken(yalan) fırsat olmuyor. işin doğrusu en büyük derdi blogger çıkarıyor. 120 defa şifremi hatırla dememe rağmen her defasında şifrenizi girin seçeneğiyle beni baş başa bırakıyor ve ben şifremi her zaman unutuyorum. Yeni şifre isteme kısmısında güvenlik kodu yerine de sırf ben yeni şifre alamayayım, sinirlenip etrafa, börtü böceğe küfür edeyim diye garip cisimler gösteriyor bana. örnek vermek gerekirse ünlü bir ressamın hiçbir sike benzememesine rağmen insanların "gerçek sanat işte bu" tarzı tanımlamalar yaptığı soyut resimler gibi saçmalıklar gösteriyor. aşağıda bir sike benzemeyen resim örneğini çok net görebilirsiniz.



Asıl konuma dönmek gerekirse San Marino'ya dert yanacağım bugün. Yıllardır top oynamalarına rağmen zerre ilerleyememiş, rakipleri Liechtenstein, Malta, Faroe Adaları türlü yatırımlar yapmış sebze meyve ekip, tarım ve hayvancılığa önem vermişken bir baltaya sap olamamış bir diyar. Avrupa'da yerini göster deseler çoğu insan bir çırpıda gösteremez. tek özelliği batının ahlaksızlığını bulundurması ve kızlarının teklif etmesiyle ünlü olan bir ülke işte San Marino. eksiği vardır bu söylediklerimin belki ama fazlası asla. bu kadar da olmadık bir memleket.

İşim gereği iyi bir iddaacıyım, iyi bir araştırmacıyım. yani yıllardır oynarım bu mereti. Bugün karşıma çıkan bir durum dolayısıyla hayretler içinde kaldım.(kalmadım) San Marino'ya 2 handikap açmışlardı ama bu durumda bir tuhaflık vardı. Bu arada handikapın ne olduğunu bilmeyen varsa bir zahmet gitsin blogumdan ofsayttan sonra bir de bunu açıklamakla -özellikle kadınlara- ömrümü heba edemem.

San Marino'yu yenmiş sayılması için 3 fark atması gereken takım Moldova idi. evet nataşalarıyla ne kadar ünlü ise futboluyla o kadar ziyan olan ülke Moldova'ydı. basiretinizi sikiyim sizin San Marino kere diyip bülteni kapattım ve bu yazımı yazmaya karar verdim. Evin yansın San Marino, amatör kümelere düşesin, yaban ellerde çürüyüp kalasın ki kurda kuşa yem olasın. Rezil ibneler sizi.

Sunday, October 02, 2011

Teletabilerle sırdaş olmam, olamam.

Tinki Vinki hakkında söylentilerin dolaştığı zamanlardı.
Kimimiz bücür cadı izler, kimimiz evli,
Karıştırıyorum bazen böyle şeyleri
Dayımgilin bana öğrettiği gibi
Hap dedim mi açamıyorum bir anda radyoyu
Zaten dayımgilin de hap demek
Şunca yıl boyunca aklına gelmemiştir.

Tinki vinki diyordum teletabi diyarından
Hiç sevmem kendilerini hele ki pazartesileri.
Rakstedi ve Bibap gibi delikanlı değildi hiçbiri
Dost meclislerindeki saygınlığımla
Kabul edemezdim onu asla aramıza
Bu yaştan sonra bir de
Teletabi mi dolaştıracaktık yanımızda

Hem bilemem konu komşu ne derdi
Ah ne derdi vah ne derdi
21 yaşına gelmişsin ama yine de
Teletabi gezdiriyorsun yanında utanmaz gibi
Değil utanmaz, adeta arsız şerefsiz gibi.
Neyse bu konuda kendime çok yüklenmesem
İyi olacak galiba haftaiçileri.

Çıkarttığım iyi oldu hayatımdan
Teletabileri özellikle de Tinki Vinkiyi
Ama sen gel teletabileri izleyelim desen
Afedersin ama yine de şeyimde olmaz çiçeğim
Sonuçta koskoca insanlarız bu yaştan sonra
Teletabiler izlemek yakışık almaz.
Açar Oktay Usta'yla Yeşil elma izleriz.