Tuesday, October 18, 2011

Kurtlar Vadisi Gizemli

Siyah minibüsümüze binmeye hazırlanırken, etrafı kontrol ediyorduk. Tam bir mafya olduğumuz herkes tarafından görülsün diye sinsi sinsi her yere bakıyorduk. Acaba minibüsümüzün altına bomba mı yerleştirilmişti veya bir sniper tarafından hedef olup olmadığ... Panik yapmayın vurulmadım, hem vurulsam bile ölmem ben. Aynı ayakta ölen adam gibi

Gerçi mafya olduğumuzu belli etmek istediğimizi de düşünmüyorum, öyle bir durumda sokaktan geçen insanlar "aa bunlar mafya ben de zaten mafya olmak istiyordum hep, onun için hemen gidip yanlayayım beni de aralarına almalarını isteyeyim" gibi saçma düşüncelere sahip olurlardı ki buna hiç gerek yoktu. Mafyayız dediysek inşaat mühendisi gibi bir ortama sahip olmayı istediğimizi hiç düşünmüyorum.

Mafya dendiğinde aklınıza gelen ilk 3 isim Polat Alemdar, Memati ve Abdulhey ile birlikte bizimle minibüse binecek bir kişi daha vardı. Ultra süper lüks minibüsümüz olmasına rağmen, içeride ben koltuklarda hayvanlar gibi uzanıp çekirdek yerken, bu adamın minibüste sandalyaede oturmasını epey garipsemiştim. Polat ile samimiydim. Memati usta, Abdulhey abi derken ben ona Polat veya kankuli diyordum. Onun hem adamıymışım gibi ama hem de değilmişim gibiydim. Polat'ın ilkokuldan kankası veya askerden tertibi olma ihtimalim çok kuvvetli burada.

Polat ile o kadar samimi olmama rağmen bu adamın kim olduğuna dair hiçbir şey sormayışımı da o anın esrarengizliğine bağladım ve hiçbir şey sormayıp çekirdek yemeye devam ettim. Etraf benden dolayı komikli şakalı ve bir o kadar senpatikken, diğerlerinden dolayı da ciddiydi. Çünkü onlar takım elbise giyiyordu. Bense gri alt aşofmanımla mühendislik okuduğumu bir kez daha belli ediyordum ve çekirdek yiyordum. "Aman çorabımı da aşofmanın paçalarının üstüne çekeyim de soğuk girmesin klimadan neyin" demiş olmalıyım ki çoraplarım da da aşofmanın üzerindeydi. Özetlersem her yerde olduğu, bu ortamda da sevilen sayılan bir insandım.

Çekirdek yiyip Ntvspor izlerken gideceğimiz yere geldiğimizi farketmemiştim bile. Fakat bu durumdan hiç mutsuz değildim. Takım elbiseli adamlarla muhabbet etmek yerine alttan geçen Fransa 2. ligi maç sonuçlarını takip etmek daha çekici geliyordu. Arabadan indikten sonra sandalyede oturan esrarengiz adamı da minibüsten sandalyeyle biz indirecektik. Adam yürüyemiyor heralde yazık lan diye düşünüp insanlık namına yardım ettik fakat yere koymamızla ayağa kalkması bir oldu. "Dalga mı geçiyorsun lan hıyar" demek istedim fakat o ortamda, öyle bir şekilde bunu söylememin doğru olmadığını düşündüm. Zira temiz bir dayak yiyebilirdim.

Girdiğimiz ev, ev gibi değil de daha çok bekar odası veya öğrenci evi gibiydi. Evin dağınıklığını ve camın açık olduğunu görünce 'evde sakladığımız çok çok gizli belgelerin' kimi insanlar tarafından çalındığını düşündük ve telaşa kapıldık. Daha doğrusu ben düşünmedim çünkü ben bu eve önceden gelmiştim. Camı da eve biraz hava girsin diye açmıştım ama o an bunu yine söylemedim. Çünkü Polat kafama sıkabilirdi. Yok lan sıkmazdı sonuçta ilkokul arkadaşıyız o kadar da hıyar değil Polat.

Tam o sırada birtakım olaylay gelişecekken ev telefonu çaldı ve ben uyanmak zorunda kaldım. Israrla dılılı dılılı diye telefonu çaldıran insanı kendi içimden bir güzel andım. Sonra da uyuyakaldığımı ve bilgisayarın yatağımda olduğunu gördüm. Mimari konusunda tam da fikirler edinmeye başlayacakken böyle uyuyakalmamı garipsedim ama geçti. bilinçli gibi hemen maillerime bakayım dedim. Hsbc sağolsun Bireysel Emeklilik İçin Özel Bir Başlangıç!‏ diye bir mail atmış. Onlara burada tekrardan teşekkür ediyorum. teşekkürler esbeşbisi buna gerçekten ihtiyacım vardı, şimdi hemen gidip emekli olacağım ve tüm paramla "buralar ileride çok değerlenecekmiş" diyip arsa satın alacağım.

Sonra da hayatıma kaldığım yerden devam edip rüyanın devamını görmek için uyuyacağım günleri yaşamaya devam edeceğim. Beni takipte kalın.(yok lan kalmayın başka işiniz mi yok gidin 7'de cska - Trabzonspor maçını falan izleyin.)

No comments: